ATATÜRK SABATAYCI MI?
Haziran 20, 2006
Sayın A. R. S,
“Şimdı buraya asılan bu İngilizce yazıda, İsrail Cumhurbaşkanına “Atatürk’ün Yahudi kökenli olduğunu biliyor musunuz?” şeklindeki soruya “Elbette, elbette” diye cevap verdiği söyleniyor. Bu da delil olarak yazılıyor.” diyerek işi geçiştirmeye ve İngilizce bilmeyenlerin konuyu detayıyla öğrenmesine mani olmak amacını güdüyorsunuz.
Atatürk Sabetayci veya değil bunu ne siz ne de ben kesin olarak bilemeyiz ama lütfen konuyla ilgilenenlerin araştırmalarını yalan yanlış ifadelerle baltalamaya çalışmayın.
Bu yazıda Atatürk’ün bizzat kendisinin Itamar Ben-Avi adındaki gazeteciye “ben Sabetay Sevi’ye inananların soyundan geliyorum” dediğini gözardı etmeyelim lütfen. Kaldı ki “adı isminde” o Türk’tür de ne demek ?
Yani İsmail Cem, Abdi İpekçi, Tansu Çiller, Rahşan Ecevit, Cahit Arf, Orhan Pamuk, Coşkun Kırca Türk değil mi? Bir
insan hem Kurt hem de Türk olabileceği gibi bu kimseler de hem Sabetayci kökenli hem de Türk olamazlar mı? Kimlerin Türk sayılabileceğini belirlemek size mi kalmış ?
Kendisini Türk hisseden herkes Türk’tür. Ne oldu “ne mutlu Türk’üm diyene” ideolojisine. Birinin Türk olması için illa da kanının Orta Asya Türklerine mi dayanması gerekir? Ortaçağda kalmış ırkçı ideolojilerle hiç bir yere varamayacığınız gibi, Türkiye için de hizmette bulunmuş olmazsınız. İngilizce bilmeyenler için makalenin Türkçesini özetleyeyim. Forward gazetesindeki Ataturk’le ilgili yazı bizzat Hillel Halkin adlı, Amerikan asıllı ünlü bir İsrailli gazeteci tarafından kaleme alınmıştır.
Referans verdiği Filistin Yahudisi bir gazeteci olan Itamar Ben-Avi’nin İbranice otobiyografisi de 1940 yılında Kudüs’te yayınlanmıştır. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin en güçlü olduğu bir devirde daha İsrail devleti kurulmamışken ve İslamcılar bugünkü güçlerine kavuşmamışken yayınlanmış eserde bahsedilen bu anı kesinlikle İslamcıların bir palavrası değildir.
Bu anısında Itamar Ben-Avi 1911 yılında, Mustafa Kemal daha 30 yaşında, Trablusgarp Savaşı’na katılmak üzere olan bir subayken o zamanlar bir Osmanlı vilayeti olan Filistin’den geçtiğini berlirtiyor.
Ben-Avi, Kudüs şehrinde bulunan Kamenitz Oteli’nde giderek parlamakta olan Osmanlı subayı Mustafa Kemal ile tesadüfen karşılaşmalarını anlatıyor.
Ben-Avi, gazeteci kimliğiyle , Mustafa Kemal ile dostane bir mülakat yapıyor. Konuşmalarının da ana eksenini o yıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nun içinde bulunduğu savaş ortamından nasıl kurtarılabileceği oluşturuyor.
Birkaç gün üstüste devam eden toplantılarının birinde Mustafa Kemal, aslen Sabetay Sevi’ye inananların soyundan geldiğini, fakat Yahudi olmadığını, küçüklüğünde babasının kendisine Venedik’te basılmış eski bir Tevrat’ı okuyabilmesi için Karaim Yahudisi bir öğretmen tuttuğunu belirterek, aklında kalan tek duanın da ; “Shema Yisrael Adonai Eloheinu ve Adonai Ehad” olduğunu söylüyor.
Yani; “Dinle ey İsrail Rabbimiz olan Allah Tektir.”
Itamar Ben-Avi de unutamadığı bu toplantıyı yaşamındaki diğer tüm anılarla beraber 1940 yılında Kudüs’te bir kitap halinde bastırıyor.
Fakat baskı çabucak tükendiğinden ve İbranice olarak basıldığından, bu önemli konu sadece dar bir çevrenin bildiği bir konumda kalıyor. Hillel Halkin ise 1994’te İsrail Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’yi ziyareti dolayısıyla, Atatürk’ün Yahudi geçmişinin iki ülke arasındaki bağları nasıl etkileyebileceğini düşünerek, Cumhurbaşkanı sözcüsüne konuyu gündeme alıp almayacaklarını soruyor.
Onların da bu konudan habersiz olduklarını görmesi üzerine New York’ta yayınlanan 103 senelik bir Yahudi gazetesine konuyu aydınlatan geniş bir özet sunuyor.
Makalesinde, Itamar Ben-Avi’nin otobiyografisinden, Atatürk’ün Şemsi Efendi’nin yönettiği Fevziye Mektebi’nde babası tarafından okutulmasından ve Nazilerce katledilen Selanik Musevilerinin (1912-1943) Atatürk’ün kendi cemaatlerinden çıkmış olmasından ötürü duydukları kıvançtan bahsediyor.
Encyclopedia Judaica’ da bile Atatürk’ün Dönme asıllı olduğuyla ilgili iddialar var.
Sonuçta, Atatürk, Sabetay Sevi’ye inanan ailelerin soyundan gelmiş olabilir.
Bu konuyu herhangi bir duygusal evhama kapılmadan objektif olarak değerlendirmemiz lazım. Dönme dahi olmuş olsaydı, Atatürk, Türk’tür ve bu milletin modern dünyaya katılması için elinden geleni yapmıştır.
Pavlus
|
|
Ali Rıza Efendi’nin Ailesi Nereliydi ? Sayın Faruk Bey, Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi’nin ailesinin kökeni hakkındaki dört ayrı senaryoyu size yolluyorum. Eğer okuyup, fikirlerinizi iletirseniz çok sevineceğim. Teşekkür ederim. Hürmetler. http://www.mkataturk.gen.tr/ozel/ozel3.html |
|
|
http://www.f16.parsimony.net/forum27628/messages/1616.htm Bu kitabın I. cildinin 23. sayfasında Mustafa Kemal’in 1911’de Libya’ya giderken Kudüs’e uğradığından bahsedilerek şu anıya yer verilmektedir: “8 Eylül 1911’de Istanbul’dan yola çıkan Mustafa Kemal, 19 Ekim’de Iskenderiye’ye vardı. Bu yolculuk esnasında Mustafa Kemal’in Kudüs’e de uğradığı ve orada Ibrani dilini yeniden konuşma dili haline getirme çabası içinde bulunan ve Ibranice’nin Büyük Sözlüğü’nü meydana getiren Eliezer Ben Yehuda (1858-1922) ile görüştüğü anlaşılıyor.” Adı geçen eserde, Mustafa Kemal’in o zamanlar Yehuda’ya “Ibrani yazısının güç bir yazı olduğunu, bunun yerine Latin harflerini kabul etmelerinin yerinde olacağını, eğer kendisi Türkiye’de söz sahibi olursa Arap harfleri yerine Latin harflerini kabul ettirmeye çalısacağını” söylediğinden bahsedilmektedir. Eliezer Ben Yehuda’nın oğlu Itamar Ben-Avi hatıralarında uzun uzun Mustafa Kemal’le babasının ve kendisinin tanışması ve konuşmalarından sözeder. Ben-Avi’ye, Mustafa Kemal o zaman ilgilendiği konuları ve planlarını anlatır. Hatta Kudüs’de bir otel odasında bu Yahudi ile konuşurken onlara Enver ve Cemal Paşalara olan güvensizliğinden sözetmektedir. Itamar Ben-Avi, Mustafa Kemal’le tanışıp konuştuktan sonra “Türkiye için daha güzel bir istikbal umutlarının kapısının açıldığını ve Mustafa Kemal’in anlattıklarına, bir Osmanli tebaası olarak kendisinin de yürekten katıldığını” ifade eder. http://www.f16.parsimony.net/forum27628/messages/1517.htm WHEN KEMAL ATATURK RECITED SHEMA YISRAEL ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~ Bu makalede Atatürk’ün babasının SABETAYCI olduğu belirtiliyor. Bu sonuca da Atatürk’ün 1911 yılında, Kudüs’te, Itamar Ben Avi’ye yaptığı itiraflardan yola çıkarak ulaşılıyor. Itamar Ben Avi, (1882-1943), Osmanlı tebaasından olan ve Filistin vilayetinde ikamet eden ünlü bir Yahudi gazeteciydi. Ölmeden önce, hayli maceralı geçen hayatını ve tanıştığı kişilerle ilgili anılarını kaleme almıştır. Atatürk’le ilgili olan anıları da, 1940 yılında İbrani dilinde yazılmış bu otobiyografide yer almaktadır. Buna göre Kudüs’teki Kamenitz Oteli’nde gerçekleşen ilk görüşmelerinde, Atatürk, Ben Avi’ye, “SABETAY SEVİ’NİN soyundan geliyorum. Tabii ki artık YAHUDİ sayılmam, ama bu peygamberinizin bir hayranıyım. Keşke bu ülkedeki bütün YAHUDİLER onun safında yer alabilse” demiştir. Bir sonraki görüşmesinde ise “evimde Venedik’te basılmış eski bir TEVRAT var. BABAM onu okumam için bana KARAİM YAHUDİSİ bir öğretmen tutmuştu. Öğrendiğim ayetlerden bazılarını hala hatırlıyabiliyorum” dedikten sonra biraz düşünüp ; Itamar Ben Avi’nin “efendim, bu YAHUDİLERİN en önemli duasıdır” demesi üzerine Atatürk de (o zamanki adıyla Mustafa Kemal) şöyle cevap vermiştir : “Benim de GİZLİ DUAMDIR bayım, benim de” ve sonra da sohbetlerine kaldıkları yerden devam etmişlerdir. |
|
|
|
ZICHRON YAAKOV – There were two questions I wanted to ask, I said over the phone to Batya Keinan, spokeswoman for Israeli president Ezer Weizman, who was about to leave the next day, Monday, Jan. 24, on the first visit ever made to Turkey by a Jewish chief of state. One was whether Mr. Weizman would be taking part in an official ceremony commemorating Kemal Ataturk. |
|
|
|
|
He managed to stay out of trouble long enough to be exonerated by the army leadership, and was transferred in time to Salonika, his birthplace. Here he formed another branch of his group, with only a few fellow officers. Salonika, however, was also the hotbed of activity for the much larger secret society known as the Committee of Union and Progress. This group, made up mainly of military officers, was the vanguard of the movement known as the Young Turks. Shortly after arriving in Salonika, Mustafa Kemal’s group joined and was absorbed by the Committee. One image that stuck in the mind of Mustafa Kemal was the ritual of initiation into the larger Committee, an elaborate ceremony influenced by the Freemason society that shared many members. In this case, the new member would have his eyes blind-folded, then be led to a secret location. He would then have to stand in front of three men in hoods, and be required to swear his allegiance on the sword and the Koran. Apart from not caring much for all the pomp involved, Mustafa Kemal was particularly offended at having to take the oath using the symbols of the Islamic religion, especially after his own group had sworn on a pistol. Anyway, as a relatively insignificant member of this society, he played only a minor role in the historic events that unfolded in the revolution of July 23rd 1908. |
|
|
Bu derginin 26 Kasım 1999 tarihli nüshasında çok dikkat çekici bir yazı yayınlandı. Yazının başlığı aynen şöyle idi: „Türkler’in Babası Bir Yahudi Oğlu muydu?“ Yazı şöyle devam etmekte: „Kemal Atatürk bir yahudi mi idi? Onun gerçekleştirmiş olduğu reformlar kendi özgeçmişiyle mi ilgiliydi? Bu sebepten dolayı mı yahudi Atatürk, Türk İslam’ının düşmanı oldu?“ Derginin Atina muhabirlerinden Heinz Gstrein’in kaleme almış olduğu yazıda bu sene de ölüm yıldönümünde Türk basınında tartışılan M. Kemal’in geçmişiyle ilgili tartışmaları özetleyen bir Yunan yahudi dergisi olan „Zachronoth“ adlı dergiden kesintiler alınmış. Yunanistan’daki Yahudi Cemaatleri Merkez Komitesi tarafından çıkarılan „Zachronoth“ adlı dergide, M. Kemal’in doğmuş olduğu Selanik kentinin tarihten beri „Balkan’ın Kudüs’ü“ olarak adlandırıldığı bildirilerek, M. Kemal’in geçmişinin „Dönme“ denilen ve Osmanlı’da en üst düzey görevlere gelebilmek için dışa dönük müslüman olduklarını iddia eden ve 17. yüzyıldan bu yana faaliyet gösteren bir yahudi cemaatına dayandığı iddia edildi. Şabatai Zevi denilen yahudi asıllı bir „sahte mehdi“ tarafından kurulduğu „Zachronoth“ adlı dergide iddia edilen „kuruluş“un en meşhur üyesinin de 1908 yılında Osmanlı’da vezir (bakan) olan Cavid Bey olduğu bildirildi. Cavid Bey yahudi dergi tarafından, Osmanlı’nın yıkılma aşamasında siyonistlerle Filistin’de temsilcilikler kurulması yönünde masabaşına oturan ilk üst düzey yetkili olduğu, açıklandı. |
|
|
Atatürk uysal bir insan değildi. Hatta haşin olduğu dahi söylenebilirdi. Böyle olduğu halde çok terbiyeli, çok olgun, çok merhametli, çok hoşgörülü bir insandı. Temiz kalpliydi, alçak gönüllüydü. Gösterişten uzaktı. Vazife başında laubaliliğe yer vermez, fakat özel yaşantısında sevdiklerinin nazını çekerdi. ‘Benim için de bazı kimseler -Selanik’te doğduğumdan- Yahudi olduğumu söylemek istiyorlar. Şunu unutmamak lazımdır ki, Napoleon da Korsikalı bir İtalyandı. Ama Fransız olarak öldü ve tarihe Fransız olarak geçti. İnsanların içinde bulundukları cemiyete çalışmaları lazımdır.’ O günkü kadar utandığımı ve Atatürk’ün karşısında küçüldüğümü on iki yıllık hizmetim süresince hatırlamıyorum. O günden sonra da Selanik kelimesini bir daha ağzıma almadım. |
MUSTAFA KEMAL ATATURK WAS A CRYPTO-JEWISH CABAL OPERATIVE & FREEMASON Mustafa’s mother, Zubeida, was a Macedonian. She was tall, blue-eyed, flaxen-haired and strong. Salonika, where Mustafa was born, now belongs to Greece. As all the world knows, it is an important harbor in the Aegean Sea. Then it belonged to Turkey, but not for long. Today it has no Turkish inhabitants. Its population is composed of Greeks and Jews. The latter are descendants of refugees from Spain who fled from their homes at the turn of the sixteenth century. They still speak a corrupted Spanish -Ladino. In Mustafa’s veins some Jewish blood flowed, it is persistently rumored. It cannot be proved, however. Records of births were carelessly kept, if at all, in those days. Since Mustafa’s father was an Albanian and his mother a Macedonian, was he a Turk? The answer to this question dependson what we mean by that word. No ethnologist would hazard a positive opinion on so controversial a topic. In those days Albanians and Macedonians were subjects of the Ottoman Empire. If they were Mohammedans, as many of them were, no distinction was made between them and the genuine Turks. They lived with the Turks and were considered Turks. From a “racial” point of view, however, there seems to be serious doubt about Mustafa’s Turkish origin. But he considered himself a Turk, and that was enough for him and should be for us. (Turkey, by Emil Lengyel, Random House-New York, 1941, pp.116-117) …Upstairs Mustapha Kemal stood alone, nervously dangling conversation beads of pink coral with a blue tassel. The office was bare except for a large table and lots of chairs. “The well-trained superior waiter”, was my first thought. But even as we sat down, face to face across green baize, I changed it to, “tough customer!” He wore a state-blue lounge suit, quite natty, with soft-collar white shirt and a black bow tie. His age was forty-one bu he looked younger, with a college boy’s slicked-back sandy hair. Chin small yet doughty, cheek-bones high, trim reddish mustache over a mouth that was but a line. His eyes lay in narrow slits, their straight brown brows close above the steel-blue pupils. Every feature showed non-Turkish blood, -Hellene, Jewish, Circassian; he was born at Salonika. The whole face was sensitive, subtle and mercuric rather than domineering. I felt his power of concentration, a ruthlessness with an instant grasp, but wondered -was he adolescent still, or man?… Below quick furtive glances, only his mouth revealed emotion-warmth if its corners upped, scorn if they dropped. I felt the least facial change to be against his will. (The First Turkish Republic, by R.D. Robinson, 1965, pp. 26-27) |
Ekim 11, 2010 at 2:59 pm
Dünayada Mason localarını kapatan tek şahsiyet Atatürktür. Bunu yapan bir kimse nasıl olurda Mason olabilir. Atatürkün babası Ali Rıza Efendi de öz be öz göçebe yörüktür. Hatta doğum yeri Aydın Söke dir. Araştırmak isteyen Google amcaya sorsun. Sarışın ve mavi gözlü diye sabetaycı diyenlerde var ozaman Avşar yörüklerinin tamamı sabetaycı. Artı yahudilerin %90 ı esmer tenli.
Aralık 13, 2010 at 7:31 pm
kardeşim türk tarihi 4bini yazılı 3bini yazılı olmayan 7bin yılı kapsar dini ne olursa olsun her türk ecdatı evlatlarını müdafa etmiş bizim bu günlere gelmemize vesile olmuştur…son zamanda bütün dünyada olduğu gibi bizim kültürümüzdede vatan millet değerleri azalmaktadır…hata yapmak kullara mahsustur…ama atatürkün sabatay olacagına ihtimal vermiyor…yukardaki ender arkadaşın değindiği gibi moson kuluplerini karşı olan atatürktür….yanlız son zamanda türkiyedeki masonlar hakkında bir kitap cıkmış ordada atattürkün mason olmadığını yanlızz o zamanlar 3 bakanın mason oldugunu atatürk biliyordu diye bir ibareler işittim…nihayetinde sizle sabatay konusunda mutabık değiliz ….
Aralık 13, 2010 at 7:48 pm
şunuda söylemeden edemicem bilmeyen arkadaşlar okuyanlar olursa yardımcı olmak amacıyla senin yorumlarının yanına koydugun karenin içindeki işaret 1. yahudi bayragının renklerini simgeliyor 2.yorum yanına koydugun karede yahüdi mason külüplerin işareti olan üçgenleri görüyorum.. malumumuz ikitane ters yönde üçkeni ortada keşistirirsek yahudilerin bayrağının yıldızı çıkmış olur renklerde zaten yahudi bayragının renklerini tutuyor….şimdi size soruyorum özür dileyerek siz sabataymısın….lütfen kızma kardeşim ama cevap bekliyorum…